Beni Budapeşte’ye geri yollayın!
Herkese merhaba!
Hafta sonu 2 günlüğüne Budapeşte’ye kısa bir tatile gittik. Bu
aralar stajım var her gün bu yüzden gezilerim ancak hafta sonu olabiliyor. 2
gün hafta sonu ve ucuzundan hostel ve uçak bileti bulunca Budapeşte’yi görelim
dedim.
8 kişilik bir arkadaş grubuyla gittik. Finlandiya İspanya ve
Türkiye kombosu.
İlk gün uçağımız
akşamdı.Ryanair kullandık yine. Brugge’dan Brüksel Charleroi havaalanına
geçtik. Flibco bus kullandık. Brugge’dan 2 saat süren direk shuttle
otobüslerden. 17 Euro’ya online olarak alabiliyorsunuz biletleri. Eğer
zamanınız yoksa şoförden alıp 21 Euro ödeyebilirsiniz. Aslında bu otobüs bizim
uçak biletlerimizden de pahalı ama maalesef Brugge’dan Charleroi havaalanı için
başka kullanabileceğiniz mantıklı seçenek yok.
Daha sonra 17.55’teki uçağa
bindik ve 20.00 civarında Budapeşte’ye indik. Şansıma pencere kenarına denk
geldi koltuğum ve güneş de burada geç battığı için gidene kadar birçok şeyi
gördüğüm için sıkılmadım. Macaristan sınırlarına girdikten sonra resmen
büyülendim . Yukarıdan görünen şey sadece yeşil renk v e kahverengi çatılardı.
Şehir düzeni muazzam. Sokaklar düz , evler kare kare bloklanmış durumda. Her
yer yemyeşil.
Budapeşte’ye yaklaştıkça alçaldığımızdan çoğu detayı da
görebildim. Üstelik şansıma havaalanına inmek için havada biraz dolaştık.
Budapeşte’yi daha fazla kuşbakışı gördüm ve daha gezmeden ne kadar güzel bir
şehir olduğuna emindim.
Havaalanına indiğimizde
Brugge’dan alışmadığımız bir hava karşıladı bizi. İner inmez henüz giydiğimiz
ceketleri çıkardık . Hava ne sıcak ne soğuktu. Hafif esen bir rüzgarla ılık bir
havayla Budapeşte gezimize başladık.
Havaalanı çok küçük olduğu
için çıkışa hemen çıktık ve şehir merkezine gidecek bileti almak için yetecek
kadar para çevirdik. Bu arada Macaristan kendi para birimini kullanıyor. HUF
para birimi. 350 HUF alarak bir toplu taşıma kullanabiliyorsunuz. Ancak şehir
merkezine gitmek için bir otobüs bir metro değiştirmek gerekiyor. 200E
otobüsüne binip son duraktan M3 metro hattını kullanarak şehir merkezine
gidebilirsiniz. Aktarmalı bilet almak için 500HUF ödemek gerekiyor. Aksi
takdirde 350 ve 350 ayrı ayrı almak zorunda kalabilirsiniz. Bu arada 1 Euro =
304 HUF idi. Biz havaalanında çok fazla para bozdurmadık tabi genel kuraldır ki
havaalanındaki exchange ofisler her zaman daha fazla komisyon alıyor.
Çıkmadan önce mutlaka şehir
haritasını havalimanından edinin. Hatta bulduğunuz “What to do / don’t” gibi
broşürleri Budapeşte’de mutlaka bulun ve taşıyın. Çoğu yerde sigara yasakları ,
biletsiz binişlerin cezası , taksicilerden yenen kazıklara kadar her şeyin
yazdığı bir broşür var Budapeşte’ye özel. Benim dikkatimi çeken ise şehirdeki
kötü olaylara karşı önlemlerin çok fazla yazılması bu broşüre. Çünkü hırsızlık
, sert kurallar , trafikte saygısız şöförler gibi birçok olumsuzluğa yer
verilmiş. Heralde çok fazla güzel şey olunca insanlar kötülere yer verelim
demişlerdir.
Havaalanından çıktık ve
metroyla aktarma yapıp şehir merkezine indik ki hepimiz ağzımız açık kaldık.
Budapeşte’nin sokakları , insanları , akşam hareketliliği her şeyi çok çok
büyüleyici. “Budapest Eye” denilen ve tahmin edineceğiniz üzere bir dönme dolap
şehrin ortasında duruyor. Aslında tam şehir merkezi sayılmaz bizim hostelimizin
olduğu yer ama Budapeşte’de her yer şehir merkezi. Sıkıcı bir tek sokağa daha
rastlamış değiliz. Hostelimiz Tuna Nehri’ne yani şehrin sembollerinden biri
olan ve şehri ikiye bir de adaya bölen nehre çok yakındı. Günlük 8 Euro
verdiğimizi de işin içine katacak olursak çok ucuza ve çok da güzele kaldık.
Fakat çok iyi kaldık!
Sadece 2 gün konakladığımız
hostelimizi kimseye öneremem ne yalan söyleyim. Daha önce gittiğimiz ülke ve
şehirlerde de en ucuzundan hostellerde kalmıştık ancak böylesi yoktu. Temizlik
ve çalışan ilgisi yok arkadaşlar maalesef yani oy bile verecek kadar yok. 1
versem 1’e yazık olur o kadar yok. Hostelde yaklaşık 25 oda var hepsi 3 tane
banyo kullanıyor. 3 tane de tuvalet. Bir tane ufacık mutfak. Neyse 2 gün olunca
çok da dert etmedik ama gitmeyin yani daha fazla kalacaksanız.
✌
Hostele eşyaları bırakıp
market aramaya çıktık . Tesco tabi en ucuz market zincirlerinden biri. Ancak
saat 22’yi geçiyordu o yüzden bir yer bulamadık. Tabi İspanyollar yol üzerinde
geçerken ucuz Türk restoranı gördüklerini söylediler. Evet herkes dürüme
bayılıyor aVrupa’da bu gerçek. Gittik ve cidden 3 Euro’ya tavuk dürüm ve kola
ikilisini aldık arkadaşlar. Ama içerde bizim mezelerimiz , baklava , çay,
tiramisu , kazandibi , sütlaç her şey vardı. Ben yurtdışında Türk yemeklerini
yemekten kaçınıyorum aslında farklı tatlar denemek için ama o an fazla bir
seçeneğimiz yoktu hem çok açtık hem de yakın ve ucuz olunca tabi daldık.
İspanyol arkadaşımız çay ve
baklavayı da aldı eklemek istedim.
Sonra şehir turu..
Hostelimiz Aziz Stefan
Bazilikasına 2-3 dakika uzaklıktaydı. Yani nereye gidersek gidelim katedrali görüyorduk. Gece de gündüz de görmüş olduk.
Aynı akşam şehir
merkezindeki festivali de gördük ve sokakları dolaştık. Her sokağı ayrı renkli
ve hareketli . Çok fazla turist olan bir şehir belli ki. Ama mesela Brugge’da
da çok fazla turist olmasına rağmen akşam 18’de kapanan dükkanla yüzünden
sokakta kimseyi bulamıyoruz. Budapeşte’yi görünce tabi coştuk.
Hostelden aşağı inince sola bakıyorsunuz ve "Aziz Stephen Basilica"
Diğer gün Pazar olmasına
rağmen tabi Budapeşte’nin muazzamlığı devam ediyordu. Sabah 10 gibi hostelden
ayrıldık. Bir şeyler yemek için kafe bulduk sonrasında gezmeye başladık. İlk
durağımız Katedraldi.
Aziz Stephen Katedrali
Sonra Katedralin bulunduğu alanda en sevdiğimiz şey
olan “City Free Tour” ve rehberler vardı. Evet bu turlar hemen hemen her Avrupa
şehrinde var. Genelde genç insanların rehberlik ettiği ve çok da uzun olmayan
mesafeleri gezdirdikleri turlar. Biz de hem gezip hem öğrenme işini bedavaya
getirelim diyerek katıldık. Zaten 1,5 saat süreceğini ve kaleye çıkıp geleceğimizi
söyledi. Yani hem zamanımızı almayacaktı hem de istediğimiz yerleri görecek
yerimiz olacaktı.
Four Seasons Hotel'in kapısı. Çok ünlü bir mimar tarafından yapılmış.
Ücretsiz tur başladı ve
nehre doğru yürümeye başladık. Yolda bir şişko adam heykeli var ve bıyıkları da
baya belirgin bir şekilde yapılmış. Gruptaki diğer insanlar biliyor çoğu
Avrupalı . Ancak benim bir fikrim yoktu. Rehberin söylediğine göre bu heykelin
göbeğine dokunanın göbeği bu kadar olmazmış ama bıyığına dokunursan bıyığın
öylesine gür olurmuş.
Gresham Sarayı (Bilim Merkezine çok yakın. Karşısı da ZincirKöprü)
Sonra nehre doğru yürüdük
yolda Macaristan Bilim Merkezi’nin önünden geçerek nehre vardık. Meşhur aslanlı
köprüden geçip kaleye doğru geçecektik. İspanyol arkadaşım bana aslanlara
dikkatli bak dedi. Bir şey dikkatini çekerse söyle dedi. Ben de iyice baktım
bulamadım. Bir hikayesi varmış ; bu köprü yapılırken kral bir yarışma
düzenlemiş. Kim en güzel tasarımı ve en özel tasarımı yaparsa köprüyü o
tasarlar istediği şekilde demiş. Bir mimar da aslanları tasarlamış her iki
girişte 2 şer olmak üzere 4 tane. Sonra kralın karşısına geçmiş ve baya
özgüvenle çok kusursuz aslanlar tasarladığını ve eğer biri kusur bulursa
kendini o köprüden atacağını söylemiş. Sonra küçük bir çocuk kralın yanına
gidip aslanların dili olmadığını söylemiş. Sonra bu mimar kendini nehirden
atmış. Böyle de bir hikayesi var bu köprünün.
Zincir Köprü'den manzaralar
Aslan çok net değil ama internetten diğer fotoğraflara mutlaka bakın.
Bu arada havada uçuşan şeyler polenler. Şehrin her yeri inanılmaz yoğun bir şekilde polen dolu. Hassasiyetiniz varsa yılın bu zamanları sakın gitmeyin. Kaçacak yeriniz yok çünkü istisnasız her yer böyle.
Neyse köprüden geçerken
tabi çirkin bir nehir rengi alttan , yemyeşil muhteşem bir ada manzarası sağdan
ve zincirli köprü soldan görünüyordu. Şehrin iki yakasında da kıyı boyunca
hayran kalınası yapılar var. Parlamento Binası’nı ya da kaleyi hiç saymıyorum bile.
Normal apartmanlar ve aralarda kalmış sokaklar bile şaheserlerle dolu.
Karşıya geçince bizi bir
teleferik karşıladı. Kale biraz tepede kaldığından çıkmak için merdiven , yokuş
ya da teleferik seçenekleriniz var. İsteyen teleferiğe binip şehrin manzarasıyla
yukarı çıkabiliyor. Biz yokuşu seçtik çünkü bedava.
Kaleye giderken , sabah
kahvaltı yapmadığım için – kafede bir şey yemedim- yolda seyyar bir satıcıdan
Budapeşte’ye özel bir simit aldım ki yediğim en kötü şeylerden biriydi. Baya
kötüydü yani almayın. Sonra kaleye ulaştık. Kalenin manzarasının tadını
çıkarıp Balıkçı Tabyasına doğru yürümeye
başladık. İki yapı arasında yürürken
bile kalenin içinden yürüyorsunuz. Yani bir yanınız kale bir yanınız eski şehir
manzarası. Balıkçı Tabyasına ulaştıktan sonra daha önce hiç görmediğim çatı
süslemeleri karşıladı bizi. Tabyanın
çatısı rengarenk mozaiklerle süslenmiş ve rehberin söylediğine göre bu süsleme
şekli Macaristan’da genel olarak çok popülermiş. Tabyanın bahçesi tamamen
taştan oluşuyor ve birçok teras bulunuyor. Teraslara gidip şehrin
fotoğraflarını çekebilir ve manzaranın tadını çıkararak bir kahve
içebilirsiniz.
Kale'den harika manzalar.😍
Saat geç olunca ve tur da bitince şehre gidip Macaristan’ın ünlü
yemeklerini denemek istedik. En ünlü şey buraya dair Gulaş çorbası. Evet Gulaş
bir çorbaymış arkadaşlar burda yemek değil. Ben yiyemedik et olduğu için. Diğer
yemeklerini denedik. Pişiye benzeyen bir hamurları var. Adı Langos. Langos’u
istediğiniz her türlü şeyle yapıyorlar. Bir diğer ünlü şey ise hiç duymamıştım
ama Paprika . Her restoranın logosunda paprika bulabilirsiniz. Hatta
hediyelikçilerde genelde paprika sembolü çok yaygın. Acı ya da tatlı her türlü
yemeğe kullanıyorlar. Makarna ve tavukları da çok fazla seviyorlar. Biz öyle
pahalı restoranlara gitmedik. Sinagog’a çok yakın ara bir sokakta çok ucuza
yemek yiyeceğimizi söylediler biz de aradık taradık bulduk. Ben tavuklu
mantarlı güzel bir Langos yedim. Garson çok yerel olduğunu söylediği bir de
zencefilli içecek getirdi ki çok güzeldi. Diğer arkadaşlarda biftekli ya da
tavuklu Langos söylediler.
Langos
😋
Daha önce bahsettiğim
broşürde ne yenir ne içilir kısmı küçük de olsa vardı. Buraya özgü “Cottage
Cheese” li bir çikolataları var. Ama süzme peynir değil . Başka bir peynir türü
bu . Çevirisi süzme diye çıkıyor . Her markette bulabileceğiniz Turi Rudi’den
bahsediyorum arkadaşları. Yaklaşık 20 Cent gibi bir fiyata marketlerin
dondurucu bölümlerinden alabilirsiniz.
Turi Rudi
😜
Yemekten sonra Sinagog’a
girmek istedik ama giriş 30 Euro’ymuş tabi düşünmeden vazgeçtik.
Arkadaşlar bu arada yemeği yediğimiz yer bu grafitinin olduğu binaya çok yakın. Ama altındaki restoran değil. Onun 2-3 yanındaki restorandı. Sinagog'un hemen 2 sokak solunda kalıyor.
Kahramanlar Meydanı’yla başlayan ve kocaman bir yeşil alanla ve
müzeyle devam eden City Park’a gitmeye karar verdik. Bu arada Finlandiyalı
arkadaşın ayağı sorunlu olduğu için onlar metro kullanarak oraya gittiler biz
de yürümeye karar verdik. Yaklaşık 6 kmlik bir mesafe vardı ama hava o kadar
güzeldi ve şehir o kadar büyüleyiciydi ki yürümekten başka bir seçenek
düşünmedik bile. Ben ve İspanyol arkadaşlarla yürümeye başladık. Yürürken
hayatımda gördüğüm en güzel caddelerden geçtik , muhteşem binalar gördük.
Binalara olan tutkumdan bir türlü kurtulamıyorum ve Budapeşte’de aşırı
mutluydum bundan dolayı. Yol üzerinde bir bisiklet türü bir şey gördük.
Yaklaşık 10-15 kişilik at arabası gibi ama herkes yan oturuyor bir şeyler
içiyor ve pedal çeviriyor. Böylece şehri dolaşıyorlar. Çok iyi fikir.
City Park
City Park’a ulaştık ve
Kahramanlar Meydanı’nın , Hall of Art’ın , Vajdahunyad
Kalesi’nin Güzel Sanatlar Müzesi’nin bolca fotoğrafını çekerek parka girdik.
Parka girer girmez yeşilin muhteşem tonu , çok güzel ve muazzam bir kalabalık
ve bir nehir sizi karşılıyor. Biz de tabi o kadar yürümenin ardına çimlerin
üstüne yayıldık. Biraz oturup dinlendikten sonra festivale gittik. Müzenin
içinden geçerek mimarlık harikası binaları görerek ve canlı müziğin tadını
çıkararak akşamı bekledik. Daha sonra yine aynı yoldan yürüyerek hostele
döndük. Bu sefer akşam yemeğini hostelde yedik küçük bir market alışverişiyle.
Bu sırada biten şarjım ve unutulan fotoğraf
makinesinin azizliğiyle şehre fotoğraf çekmeden devam ediyordum…
Devamı bir sonraki yazıda (Çok uzun oldu)..