5 Haziran 2018 Salı

İzmir’de yaşasaydınız bir yaz gününüz nasıl geçerdi?



İzmir’de sabah bu büyülü ve hızlı akan şehre uyandınız. Muhtemelen işe, okula gideceksiniz ve gitmeniz gereken saatten en az 2 saat önce ayaktasınız. Çünkü en hızlı ulaşımınız metro-izban her an bozulabilir. Kalktınız ve kahvaltı yapacak vaktiniz asla yok. Hiç umursamadınız çünkü her köşe başında ve cadde üzerinde boyozcumuz var. Yanına da mutlaka haşlama yumurtasını koyarlar. He belki çayı bulamazsınız ama neyse ki çayla aranız çok yok. Ha bir atomcu denk gelmediyse kuru kuru da olmaz diyip çayı alırsınız belki yanına.


   Boyozunuzu yerken her yerinize dökülen parçalarını silkelediniz ve ESHOT durağına doğru yürüyorsunuz. Baktınız duraktan önce bir insan kuyruğu. Eğer günlerden Perşembe ya da Cuma ise muhtemelen birinin hayrına dağıtılan bir lokmacı kuyruğu. Biraz daha yaklaşınca baktınız araba vs yok. Belki de gevrekçinin ya da İzmirim Kart dolum kuyruğu. He meğerse ESHOT otobüsüne binmek için bekleyen insanların kuyruğu. Doğru ya insanlar otobüse binerken sıraya geçiyorlar. İzmirlilik!

   Tam dakikasında ya da birkaç dakika rötarla gelen ESHOT’a bindiniz işe gidiyorsanız öğrenci değilsiniz ve güncel olarak 2.86 TL bastınız. “Dın dın”ı duydunuz ama şoföre mutlaka “günaydın “dediniz ve ilerlediniz. Asla otobüsün ön kısımlarına oturmadınız çünkü hamile, yaşlı ve engelliler için saygılısınız. Arkalarda bir yer buldunuz ve oturdunuz. Sabah vakti olduğu için çok dolu bir otobüste ilerliyorsunuz ve metro aktarma durağında indiniz. Metroya akın eden insanların arasında ilerliyorsunuz ve bir üniversiteli size gelip aktarmanızı kullanmanızı istediğini söylüyor. Sizi diğer taraftan metrodan inen biri sanıyor. Aktarmanız var ya 90 dakika içinde eshot otobüsleri, tramvay, metro, izban, vapur kullanımı ücretsiz. Siz de kibarca durumunuzu anlatıp devam ettiniz ve hafta içi 4 dakikada bir gelen metroya doğru ilerlediniz. Yine çok kalabalık olan bir saat olduğundan tıkıştınız ama içerdesiniz. Öyle ya aktarma için Halkapınar ya da Hilal metroya geldiniz.
   En lanet yerdesiniz. İzban kullanmak istemediniz çünkü meşhur Halkapınar metro durağının lağım kokusu üstüne İzban’ın asla dün vermediği yegane kokusuna tahammülünüz yok.

   Ha bir de yenilenen düzenle ekstra 25 km’lik mesafeye kadar para almalarından yok ARTI iade makinelerinden hiç haz almadığınız için vazgeçtiniz. Konak metroya vapur iskelesinden Karşıyaka iskeleye geçmeye karar verdiniz.

   Derken o kalabalığın içinden nasıl oldu da sıyrıldı dediğiniz elinde akordeon bir kız bir erkek çocuk İzmir Marşı’nı söyleye söyleye para topluyor. Bu saatten başlıyorlar dediniz birkaç bozukluk belki.

   Neyse metro artık Basmane durağında aşağı indi. İşte en sıkıcı zaman neyse ki 2 durak sonra Konak’tasınız. Çankaya ve Basmane’de birçok insan indi oh dediniz ama bir o kadar da bindi ve ellerinde o saatte olmasına rağmen çuvallar. Bu kadar insan bu kadar çuvalı o saatte napıyordu? Bilmiyorduk tabi…
   Konak Metroda indiniz. Sağdan devam etmeniz gerekiyor yoksa soldan sonsuzluğa doğru gidip Varyant otobüs durağına gidersiniz zaten dönerken akşam olur hiç gerek yok. Soldan iskele ve Kemeraltına çıkacasınız ama soldan yürüyen merdiven var sağdan yok. Zaten iskele solda dediniz  ve koştunuz.
   Aktarma kaçacak mı diye dakika hesabı yaparken pat tramvayın saati. Beklemek zorundasınız çünkü tramvay durakta dururken yaya yolunu da kesiyordu. Sonra illegal ve anarşist ruhunuz beklemeye izin vermedi ve raylardan atlayıp iskeleye geçtiniz.
   İskeleye geçerken kırmızı küçük seyyar abilerden gevrek aldınız çünkü martıları beslemek bu işin lugatı. Her 15 dk’da bir olan vapurlardan birine hemen denk geldiniz ve kartınızı basınca gördüğünüz aktarma yazısının mutluluğuyla gemiye doğru ilerlediniz. Geminin girişindeki puf koltukları ışınlanarak kapan 60+ yaş amcalarımızı bir takdir ettikten sonra üst kata çıkmak için merdivenlere yöneldiniz. Merdivenlerin sağlı sollu Atatürk resimleriyle süslendiğini görünce arka fonda halihazırda çalan “İzmir Marşı”nın volume’ü arttı ve devam edip açık kısma çıktınız.

  Gemi iskeleden ayrılırken belediye binasının önündeki saat kulesini şöyle bir iç çekerek izlediniz ve hemen belediye binasının üstündeki Atatürk motifi ve imzası da ayna gibi parlayınca hareket ettiğini anladınız.

   İlerlerken bir anda beliren martı sürülerine simit atmaya başladınız. Hatta işi abartıp elinizle yedirmeye kalktınız ki başardınız çünkü İzmir martısı bu yüzsüz, alışmış!
   İlerlerken kordonu boydan boya izlediniz ve günlük rutin “İyi ki İzmir’deyim!”i kullandınız. İzmirimizin yegane pusulaları olan Folkartlar’ın da reklamlarını gördünüz hah şimdi tamam.

  Gemi iskeleye yaklaşınca kapıya doğru hücumlanan ve 3 kuyruk oluşturan İzmirli telaşı ve de asla coolluğunu bozmayan o ilk koltukları kapan amcalarımızla günü devam ettiriyorsunuz.

   Neyse indiniz iskeleye baktınız bir grup KSK’lı başlamış erkenden mesaiye. “Kaf sin kaf”çılar akşamki maça şimdiden hazırlanmışlar.

   Geçtiniz karşıya meşhur midyecimiz açmış tezgahını erkenden, ilerlediniz. Karşıyaka çarşıdan geçerken meşhur peynircinin inleyen nağmeleri duyuldu. Öyle ya pek sever türkü söylemeyi bilen bilir.
  Neyse geldiniz ofise bir sabahınız daha uzatmalı ve overdose İzmirli geçti. Bir dahaki öğlen rutininde ve öğrenci edisyonunda da bekleriz!