Erasmus'un son haftasında non-stop şekilde 1 haftalık bir Avrupa
turuna çıktım. 2 gün Barcelona 2 gün Paris 1 gün Köln 1 gün Zürih ve 2 gün
Milano gibi hızlandırılmış bol uçmaı bol otobüs yolculuklu güzel bir haftaydı.
Uykusuzluk ve şiş gözler de cabası. Ha bir de uyuyamayınca bozulan bir de
metabolizma var ki , kusmalı yediğinden bir şey anlamamalı bir yolculuk getirdi
bana. Marketlerden alınan hazır salatalar ya da sandviçlerle dolu bir hafta
geçti. Hostellere 5 yldızlı otel muamelesi yapıyor olmam elim suya sabuna
değince oh be dediğim bir hafta. Milano'da adeta bayılarak geçirdim bir gece ve
sabahına beni uyandıran alarmıma olan düşmanlığım da eklenince Milano'yu çok da
sevemedim. Ha hem huysuzluk , uykusuzluk hem de kötü hava koşulları eklenince
Milano'nun suçu ne? diyor ve hemen anlatmaya başlıyorum.
Galleria Vittorio
Emanuele II Milano
3,5 saatlik Zürih - Milano otobüsümüzün sonunda gece 12 gibi
Milano'nun en ücra köşesindeki otobüs durağında indi. Metro durağına
girdiğimizde çaresizce harita inceleyen bizi görünce bir Türk amca yanımıza
geldi ve " Ehe Türkçe konuşuyodunuz ben de geleyim dedim" dedi ve
gözlerimizde oluşan "İyi ki kulakların bizi duydu amca" görüntüsünden
hemen anladı ve yardım etti. Bir kez daha teşekkür ediyoruz ama amca da
kayboldu bizimle orası da ayrı . Ben seyahate çıkmadan önce her inciği cıncığı
öğrenir öyle yaparım planı. İndirdim telefonuma Maps.me offline harita
uygulamasını. İşaretledim her yeri. Metro adları hatları her şeyiyle biliyoruz
da oraya gidince " O öyle deel" oluyor tabi. Neyse gece 1 gibi bulduk
hosteli ve tabi ki de biz bu halsizlikle attık kendimizi odaya. Hayır bir de
kötü olan odada bizden hariç 3 kişi daha varmıştı ama biri kalmıştı tek. İyiydi
kız Allahtan da cüzdanlara sarıldık uyuduk. Sabah 9 gibi uyandık ama kime yetti
bu uyku 1 haftadan sonra kimseye. Meğersem hostel sahibi İngilizce bilmiyormuş
biz nasıl anlaştık dedik gece düşünün o derece uyuyormuşuz. Neyse çıktık dışarı
elimizde bir ceket ama Haziran'ın 26sı . İçime doğmuş olmalı. Duomo'ya kadar
yürüdük sonrasında Galeri ve Milano'nun güzel sokaklarını keşfettik. Git git
bitmeyen sokaklarında benim haritada işaretlediğim güzel dondurmacılar ,
pizzacılar vs var. Daha önce pizzanın kralını Roma'da yiyince pek de bir yesem
olmadım yani. Ama yine de geziyoruz nerede ucuz var dalıyoruz . Ekmek olsa
yicez yani el mecbur.
Ha bir de
Milano'daki Türk restoranındaki abiler bize kıyak geçti ve içeceklerin yarı
fiyatını aldı. İnsan ikram ederdi ama olsundu. Biri limonlu soda benim içtiğim
ama bizdeki maden suları gibi deği lbiraz daha değişikti tam tonik gibi bir
tadı vardı ama güzeldi baya. Diğeri de kuzenimin içtiği şeftalili bir gazlı
içecek.
Bu arada Avrupa'da
gazlı ice tea falan çok meşhur. Şekersiz sprite gibi ülkemizde az rastlanan
içeceklerde çok sayıda satıyor. İçkilerle kombin ediliyor genelde.
Neyse Duomo'dan başlayayım. Duomo'nun önü mahşer yeri. Yani
"Hadi beni şurda çek" desem şurası da dolu orası da burası da. Yani
selfie yapıyorum ama benden önce onar onar insanlar çıkıyor fotoğrafta. Güneşi
bulduk diye birkaç poz çekildim . ama en son bu kuyruğu bekleyecez mecbur
diyerek karşıdaki müzenin içinde bilet kuyruğuna girdim. Bu arada Duomo'ya
omuzlarınız açıksa ya da bacaklarınız açıksa giremiyorsunuz. Baya girişteki
polisler sizi kovuyor. Biz biletimizi almak için sıraya girdik neyse ki 20
dk'da bitti kuyruk ama içerde bir o kadar daha var. Girişteki görevliler size
bankadaki mantıkla sıra numarası veriyor. Bekliyorsunuz içerde ve neyse ki
klima açıktı da bayılmadan bekledik. Biletimizi aldık ve 3,5 Euro karşılığında
öğrenci parası ödedik. Girdik Katedrale. Duomo'nun dizaynı , atmosferi muazzam.
Yani o kadar beklemeye omuz kapat vs telaşına düşmeye değer. Herkesin Dünya'nın
bir yanından gelmesini çok haklı buluyorum gelin. Bu arada katedrale girmek
için bazı fiyatlandırmalar var. Yani en üst kata çıkacaksanız fazla fiyat
ödüyorsunuz şu an hatırlamasam da .
Sonrasında karşıdaki Galleria Vittorio Emanuele II'ye de girdik ki
hemen karşı karşıyalar. İçerisi bir alışveriş ve yemek merkezi. Yani
MCDonalds'a girerek tuvaletinizi ücretsiz şekilde yapabilir ve internete
bağlanabilirsiniz. Menüleri açık bir şekilde okuyabilir ve yemeğe karar
verebilirsiniz. Ki genelde Instagram hanfendilerimizi buralarda beyaz şarap
içerken sizden fotoğraf isteyebilir. Yapın siz de isteyin foto neyimiz eksik?
Duomo Katedrali'nin
içinden birkaç kare
Menülerde yazan fiyatlar oldukça uygundur Milano'da. Aynı şey Roma için de
geçerli ve sanırım İtalya genel olarak çok ucuz. Ama oturduktan sonra servis
ücreti tipler derken yemeğe verdiğini paranın neredeyse 3 katını ödeyip
kalkıyorsunuz. Her güzelin kusuru var demek ki.
Neyse biz de diğer gün uçakla Belçika'ya geri döneceğimiz için , bizim
hostelden 5 gibi ayrılmamız gerekiyordu. Toplu taşıma sıkıntı olacağı için de
bir Info Desk bulduk ve hostelin yerini tarif ederek havaalanına giden
otobüsleri vs öğrendik. Ve Galerinin hemen sonunda solda bulunan bir ofisleri
var. Sanırım gördüğüm en yardım sever info desk çalışanıydı. Umarım maaşına
zamn yaparlar. Heme Galeri'den çıktıktan sonra sizi bir boş alan karşılıyor ve
bu alanda ücretsiz Wi-Fi var. Kullanın çektiğiniz fotoları hemen salın sosyal
medyaya güzel oluyor.
Ardından biz de Cannolo
Siciliano yiyebileceğimiz bir yerlere doğru yürümeye başladık. Bu tatlı ünlü
bir Sicilya tatlısı ama Milano'da bulabilirsiniz. Bu sırada Brera bölgesinden
küçük sokakları keşfede keşfede yürüyorduk.
Bir
de Milano'nun ünlü bir caddesi var ki tam alışveriş caddesi derler. Ve modanın
konuştuğu caddedir. Biraz uzak da olsa sokakları keşfede keşfede , sağlı sollu
İtalyan erkeklerine tarif sora sora vardık bu meşhur Via Torino caddesine.
Sağlı sollu değişik markalar ve dondurmacılar. Sokakta yürüyen mankenler ve
fotoğrafçılarla dolu bir cadde. Tabi ilk 1 saatini doya doya geçirip bir Türk
restoranı bulup İtalyan pizzası yedik. Neden mi? Çünkü en ucuzuydu. Ama baya
güzeldi.
Dondurmasına ve
satıcının güler yüzüne hayran kaldığımız bu pastaneye mutlaka uğrayın.
Mİlano'nun ünlü bir dondurmacısı var Grom. Çoğumuz duymuştur ki bu
dondurmacı en iyi dondurmaları yapıyormuş. Ama topu 4 euro . Aslında 4 Euro bir
şey değil ama gezimin ve Erasmus hayatımın son günleri olduğu için para yok. Bu
yüzden biz de tatlı mı tatlı küçük bir dondurmacı bulduk ve çok güzel
dondurmalarımızı aldık.
Sonrası olay çünkü birden fırtına çıktı ve yağmur başladı. Biz ise hem hostele
hem de hostele giden metro hattnın durağına çok uzaktık. Yani Milano'da şu 1
günümüzde sadece bir telefoncunun tentesine sığındık ve 1 saatimizi harcadık.
Yani elimizde şemsiye yok ve yan dükkana girmek istesek bile sırılsıklam
olacaktık. Milano'daki bir günümüzü bu mağazalara 30 kere girip çıkarak
harcasak da güzel bir maceraydı.
Not
olarak eklemek istediğim şey ise alışveriş kısmı. Milano'da yerli outlet
ürünler satan mağazalar çok fazla var. Yani Gucci , Armani , Chanel gibi
markaların atkılarını çantalarını tezgahlardan seçerek alabileceğiniz pazarlar
ve mağazalar çok ve ucuz. Tiger gibi Avrupa içi yaygın olan mağazalar da ülkeye
göre farklı ürünler getirebiliyor. Mesela ben Tiger'dan 5 Euro'ya Milano yazılı
bir gözlük aldım ve muazzam efenim. Kiko bildiğiniz gibi ünlü ve uygun fiyatlı
bir kozmetik markası. Hatta ismi Kiko Milano. E böyle olunca ucuzluk ve
indirimler Milano'da çok oluyor bu markada. Cadde boyunca en az 4 mağazası
vardı. Aynı şekilde Deborah Milano da bir kozmetik firması ve oldukça kaliteli
bu markayı da her yerde bulabilirsiniz.
Gecesine de 5 gibi çıktık ve yaklaşık 1 saatlik yürüme mesafesinden sonra tren
istasyonuna ulaştık. Ardında shuttle busları bulduk 5 Euro'ya havaalanına
gittk.
İstikamet Belçika again!