İzmir’de sabah bu büyülü ve hızlı akan şehre uyandınız. Muhtemelen
işe, okula gideceksiniz ve gitmeniz gereken saatten en az 2 saat önce
ayaktasınız. Çünkü en hızlı ulaşımınız metro-izban
her an bozulabilir. Kalktınız ve kahvaltı yapacak vaktiniz asla yok. Hiç
umursamadınız çünkü her köşe başında ve cadde üzerinde boyozcumuz var. Yanına da mutlaka haşlama yumurtasını koyarlar. He
belki çayı bulamazsınız ama neyse ki çayla aranız çok yok. Ha bir atomcu denk gelmediyse kuru kuru da olmaz diyip çayı alırsınız belki yanına.
Boyozunuzu yerken her
yerinize dökülen parçalarını silkelediniz ve ESHOT durağına doğru yürüyorsunuz.
Baktınız duraktan önce bir insan kuyruğu. Eğer günlerden Perşembe ya da Cuma ise
muhtemelen birinin hayrına dağıtılan bir lokmacı
kuyruğu. Biraz daha yaklaşınca baktınız araba vs yok. Belki de gevrekçinin
ya da İzmirim Kart dolum kuyruğu. He
meğerse ESHOT otobüsüne binmek için bekleyen insanların kuyruğu. Doğru ya
insanlar otobüse binerken sıraya geçiyorlar. İzmirlilik!
Tam dakikasında ya da
birkaç dakika rötarla gelen ESHOT’a bindiniz işe gidiyorsanız öğrenci
değilsiniz ve güncel olarak 2.86 TL
bastınız. “Dın dın”ı duydunuz ama şoföre mutlaka “günaydın “dediniz ve ilerlediniz. Asla otobüsün ön kısımlarına
oturmadınız çünkü hamile, yaşlı ve engelliler için saygılısınız. Arkalarda bir
yer buldunuz ve oturdunuz. Sabah vakti olduğu için çok dolu bir otobüste
ilerliyorsunuz ve metro aktarma durağında indiniz. Metroya akın eden insanların
arasında ilerliyorsunuz ve bir üniversiteli size gelip aktarmanızı kullanmanızı
istediğini söylüyor. Sizi diğer taraftan metrodan inen biri sanıyor. Aktarmanız
var ya 90 dakika içinde eshot
otobüsleri, tramvay, metro, izban, vapur kullanımı ücretsiz. Siz de kibarca durumunuzu anlatıp devam ettiniz ve hafta
içi 4 dakikada bir gelen metroya
doğru ilerlediniz. Yine çok kalabalık olan bir saat olduğundan tıkıştınız ama
içerdesiniz. Öyle ya aktarma için Halkapınar ya da Hilal metroya geldiniz.
En lanet yerdesiniz. İzban
kullanmak istemediniz çünkü meşhur Halkapınar metro durağının lağım kokusu
üstüne İzban’ın asla dün vermediği yegane kokusuna tahammülünüz yok.
Ha bir de yenilenen
düzenle ekstra 25 km’lik mesafeye kadar para almalarından yok ARTI iade makinelerinden hiç haz
almadığınız için vazgeçtiniz. Konak metroya vapur iskelesinden Karşıyaka
iskeleye geçmeye karar verdiniz.
Derken o kalabalığın
içinden nasıl oldu da sıyrıldı dediğiniz elinde akordeon bir kız bir erkek
çocuk İzmir Marşı’nı söyleye söyleye
para topluyor. Bu saatten başlıyorlar dediniz birkaç bozukluk belki.
Neyse metro artık Basmane
durağında aşağı indi. İşte en sıkıcı zaman neyse ki 2 durak sonra Konak’tasınız.
Çankaya ve Basmane’de birçok insan indi oh dediniz ama bir o kadar da bindi ve
ellerinde o saatte olmasına rağmen çuvallar. Bu kadar insan bu kadar çuvalı o
saatte napıyordu? Bilmiyorduk tabi…
Konak Metroda indiniz. Sağdan
devam etmeniz gerekiyor yoksa soldan sonsuzluğa doğru gidip Varyant otobüs
durağına gidersiniz zaten dönerken akşam olur hiç gerek yok. Soldan iskele ve Kemeraltına çıkacasınız ama
soldan yürüyen merdiven var sağdan yok. Zaten iskele solda dediniz ve koştunuz.
Aktarma kaçacak mı diye
dakika hesabı yaparken pat tramvayın saati. Beklemek zorundasınız çünkü tramvay
durakta dururken yaya yolunu da kesiyordu. Sonra illegal ve anarşist ruhunuz
beklemeye izin vermedi ve raylardan atlayıp iskeleye geçtiniz.
İskeleye geçerken kırmızı
küçük seyyar abilerden gevrek aldınız çünkü martıları beslemek bu işin lugatı.
Her 15 dk’da bir olan vapurlardan birine hemen denk geldiniz ve kartınızı
basınca gördüğünüz aktarma yazısının mutluluğuyla gemiye doğru ilerlediniz. Geminin
girişindeki puf koltukları ışınlanarak kapan 60+ yaş amcalarımızı bir takdir
ettikten sonra üst kata çıkmak için merdivenlere yöneldiniz. Merdivenlerin
sağlı sollu Atatürk resimleriyle süslendiğini görünce arka fonda halihazırda
çalan “İzmir Marşı”nın volume’ü arttı ve devam edip açık kısma çıktınız.
Gemi iskeleden ayrılırken
belediye binasının önündeki saat
kulesini şöyle bir iç çekerek izlediniz ve hemen belediye binasının
üstündeki Atatürk motifi ve imzası da ayna gibi parlayınca hareket ettiğini
anladınız.
İlerlerken bir anda
beliren martı sürülerine simit atmaya başladınız. Hatta işi abartıp elinizle
yedirmeye kalktınız ki başardınız çünkü İzmir martısı bu yüzsüz, alışmış!
İlerlerken kordonu boydan
boya izlediniz ve günlük rutin “İyi ki İzmir’deyim!”i kullandınız. İzmirimizin
yegane pusulaları olan Folkartlar’ın
da reklamlarını gördünüz hah şimdi tamam.
Gemi iskeleye yaklaşınca
kapıya doğru hücumlanan ve 3 kuyruk oluşturan İzmirli telaşı ve de asla
coolluğunu bozmayan o ilk koltukları kapan amcalarımızla günü devam ettiriyorsunuz.
Neyse indiniz iskeleye
baktınız bir grup KSK’lı başlamış erkenden mesaiye. “Kaf sin kaf”çılar akşamki maça şimdiden hazırlanmışlar.
Geçtiniz karşıya meşhur
midyecimiz açmış tezgahını erkenden, ilerlediniz. Karşıyaka çarşıdan geçerken meşhur peynircinin inleyen nağmeleri
duyuldu. Öyle ya pek sever türkü söylemeyi bilen bilir.
Neyse geldiniz ofise bir
sabahınız daha uzatmalı ve overdose İzmirli geçti. Bir dahaki öğlen rutininde
ve öğrenci edisyonunda da bekleriz!