21 Mayıs 2017 Pazar

Beni Budapeşte’ye geri yollayın! |Erasmus | - 2

  Diğer ve son günün sabahı ise yine erkenden kalktık ve markete gittik. Birer sandviç yoğurt vs alıp küçük piknik tarzı merkezdeki çimlere oturup kahvaltı yaptık. Bu arada şehir gerçekten çok ucuz. Bir suya 40 cent bir yoğurda 50 cent gibi fiyatlar verdik. Böyle olduğu için marketten alışveriş yapmak neredeyse bedavaya geliyordu.
  Son gün Margaret Adası’na , Parlamento Binası’na ve Büyük Market Alanı’na gidip şehrin asıl merkezinde bir şeyler atıştırıp dönme planı yaptık. Parlamento Binası nehrin hemen kıyısında olduğu için adaya giden yolun üstündeydi. Yarım saat yürüdükten sonra Parlamento’ya vardık. Bu arada yol üstünde Yahudi ayakkabılarını da görebilirsiniz.
Yahudi Ayakkabılarının hikayesi şöyle.
Aslında 2 farklı hikaye var benim bildiğim. İlki ; II. Dünya Savaşında soykırım sırasında Arrow Cross isimli komutan Yahudileri denize atmadan önce Yahudi insanlar ayakkabılarını çıkarmak istiyorlar. Nedenini sorduklarında hayatta canlarından başka sahip oldukları en değerli şeyin ayakkabıları olduğunu söylüyorlar. Bu yüzden onları geride bırakıyorlar.
  Diğer hikaye ise ; komutanın ayakkabılarını çıkarmalarını emrettiği hikaye. Katliam sırasında ayaklarının da çıplak olmasını istediği için böyle bir emir verdiğini okudum.



Yahudi Ayakkabıları - Nehrin garip rengi ve bulunduğu noktanın karşı kıyıya bakan manzarası..



  Gurur verici tarafı ise , bu ayakkabı heykellerinin Can Togay isimli bir Türk tarafından yapılmış olması. Can Togay aslında oyuncu ve yönetmen. Bu heykelleri yaparken de Yahudi ailelerin anısına Gyula Pauer isimli heykeltıraşın orijinaline bağlı olarak yapmıştır. Parlamento Binası’nın hemen önüne konulan bu heykellerin önünde çiçekler ve mumlar görebilirsiniz. Bu arada Prag ve Budapeşte birbirine her açıdan çok benzeyen iki şehir. Ülkedeki diğer şehirleri bilmiyorum ama tarihi açısında şehrin genel görünüşü , insanlarının huy ve fiziksel açıdan benzemeleri , yemekleri , Yahudi geçmişleri , binaları her şeyi çok benziyor. Size önerim eğer bu iki şehre giderseniz mutlaka geçmişte yaşanılan soykırımlarla ilgili müzeleri ve Yahudi mezarlarını , Sinagogları gezmeniz. Her açıdan çok özel şeylerle karşılaşırsınız. Her iki şehirde de mezarlar , müzeler ve sinagoglarla ilgili tamamen Yahudi kültürünün tarihleriyle ilgili şeyleri gösteren ücretsiz turlar bulunmakta.


Parlamento Binası'nın nehir tarafından girişi

  Parlamento Binasının bahçesine girerken sizi görkemli bir manzara karşılıyor. Bu binayı da yaparken bir yarışma düzenlenmiş ve en iyi tasarım seçilerek yapılmış.Bina devasa büyük tabi ki duyduğuma göre içerisine 30 tane apartman sığabiliyormuş. Muazzam bir mimarisi var hayran olmamak elde değil. Gotik tarzda ve göz dolduran her küçük detayda bir şeyler bulabileceğiniz muhteşem bir bina. Tamamen sanat.

💜

 Küçük bir terastan merdivenlerden çıkıp bahçeye ulaşıyorsunuz. Bahçenin içi rengarenk çiçekler ,tarihin önemli isimlerinin heykelleri , muazzam binalar , mimarlık harikası çatılar ve merdivenler , göz alıcı bir peyzaj ile kaplı. Parlamento Binasının tarihi bir yana hala işliyor olması , ülke için çok önemli olması ve aynı zamanda bu kadar görkemli olması onu özel kılan şey belli ki. Nehrin tam kenarında bulunuyor. Ve eğer kuşbakışı resimlere bakarsanız , binalar ve kurulan bahçe düzeni muhteşem bir simetri ile konumlanmış. Eğer nehir kısmından girerseniz ilk göreceğiniz şey yeraltındaki Yahudi müzesi olur. Ben girmedim ama zamanınız varsa mutlaka girin ve görün derim. Bu müzeden ilerleyince heykelleri geçerek diğer tarafına ulaşabilirsiniz bahçenin. Eğer zamanınız varsa yaklaşık 1 gün kadar. İçine girebilirsiniz. Ücretler 3000 – 4000 HUF arası değişiyor. Ancak gitmeden ziyaret saatlerine de bakın çünkü her zaman uygun değil.
  

Parlamento Binası'nın önünde

NOT: Hem sabah hem akşam gidip görkemini görün. Özellikle gece ışıkları açıkken suya yansıyan görüntüsünün tadını çıkarın. Mümkünse nehrin diğer yakasından.
💫

Yeraltı Yahudi Müzesi


 Binadan sonra Adaya yaklaşık 35 dakika kadar yürüdük.Tam hatırlamıyorum belki daha da uzaktı. Adanın her yeri inşaattı. Ve ada diyince baya ice-cream shoplar , hediyelikçiler,kalabalık insanlar bekliyorsunuz ama öyle değil. City Park’tan daha boştu. Genelde genç kesim gelip güneşleniyor bu adada. 
  Belki diğer yakasında birçok yer vardır ancak çok sıcaktı ve zamanımız az olduğu için sadece yürüdük ve geri geldik. Köprünün diğer tarafından çıkıp tramvaya bindik ki şehir merkezine yani Büyük Pazar Alanı’na gidelim dedik. Gelmişken görmemek olmaz. Tramvaya binerken de yine tek binişlik bilet alabilirsiniz.350HUF. Yaklaşık 15 dakika kadar  tramvayla gittik ama maalesef o kadar acele indik ki durağın ismini hatırlamıyorum. Bu arada durağa gelene kadar yollar o kadar harikaydı ki. Her geçtiğimiz sokak cıvıl cıvıl ve rengarenk.Tam alışveriş şehri ve tam gez gez bitmeyecek cinsten.Zamanımız çok kısıtlı olduğu için mağazalara giremedim ve fiyatlar hakkında bilgim yok maalesef.
 Neyse yanlış durakta indik bu arada ve eğer emin olmak istiyorsanız mutlaka elinizde haritanız olsun zira Budapeşte’de İngilizce bilen sayısı çok az. Garsonlar ve müze yetkilileri hariç diğer kesim neredeyse hiç konuşmuyor.

Büyük Pazar Alanı

  Büyük Pazar alanına  gelmek için tramvaydan sonra biraz daha yürüdük malum yanlış durakta inince. Büyük Pazar alanı dediğimiz yer 2 katlı bir bina. Dışardan bakınca tamamen bir müze gibi duran içinde 3 kat (bodrum dahil) Pazar ve lokal satıcıların lokal yiyecekler ve hediyelikler sattığı bir bina.Aslında nehre çok yakın yine. Ama adadan tamamen zıt yönde konumlanmış. İçeri girince ilk katta sizi meyve-zebze , paprikacılar , peynirciler , hamur işi satan lokal satıcılar , et ürünleri satanlar , turşucular karşılıyor. Her yemeğe ve her türlü yiyeceğe paprika koyduklarını söylemiştim. Bu yüzden turşular ne olursa olsun paprikalı. Bu arada eve götürecek hediye de aramayın mutlaka güzel paketlenmiş paprika paketleri alabilirsiniz. 300-400 HUF civarında.
  Üst katta ise tamamen Macar yemeklerinin bulunduğu bir bölüm var. Değişik değişik satıcılar , değişik çeşitlerde yemekler satıyorlar. Tatlı – tuzlu ne isterseniz uygun fiyata burada tadabilirsiniz. Üst katın diğer tarafı ise hediyelikçilerden oluşuyor. Her türlü hediye çeşidini burada bulabilirsiniz. Biz girmeden önce çok ucuz olur ve buradan alabiliriz diye düşünmüştük ama dışardaki hediye satan dükkanlarla aynı fiyatta hatta bazen daha da pahalı. Buraya gelmişken mutlaka iğne oyalarına bakın derim. Hangi kültürden geliyor çok emin değilim ama tamamane bizim annelerimizin yaptıklarıyla aynı.
Bodrum katında ise balık ve marketleri bulabilirsiniz.
  Buradan da işimiz bitince Vaci Utca’ya doğru geçtik. Son birkaç saatimizi şehrin en ünlü en canlı sokağından geçip eve giderek geçirelim istedik. “Utca” sokak demek bu arada. Vaci ne demek bilmiyorum . Bu sokak şehrin tam ortasından yani en ünlü merkezden başlıyor ve çok uzun. Sağlı sollu en ünlü markalar , şık ve ucuz restoranlar , simetrik kaldırım taşlarıyla  dolu çok güzel bir sokak. Yine hem gece hem gündüz görülmesi gereken bir şehir diyebilirim. Bu sokak üzerinde  bulabileceğin dondurmacılardan tarçınlı dondurma denemelisiniz. Bu size küçük bir tavsiyem.  Eğer anahtarlık ve kartpostal gibi hediyelik düşünüyorsanız bu sokak üzerindeki satıcılardan alın. Tahmin ettiğiniz gibi ekstra pahalı olmacayaktır kalabalık bir sokak olduğu için. Tam tersi daha çok seçenek ve daha uygun fiyat göreceksiniz.
                                     
                                     

                                     
                                     
                                     
Fotoğraflar yetersiz biliyorum çünkü şarjım bitmişti tamamen ben de arkadaşımdan çekmesini istedim. Olduğu kadar..😉

Not: Bu yol üzerinde eğer Tesco görürseniz ara sokaklarda girip Turi Rudi depolayın en ucuzu Tesco’da.
  1 saat yürüdükten sonra hostele vardık eşyalarımızı sırtladık ve toplu taşımayı aynı şekilde kullanıp havaalanının yolunu tuttuk. Budapeşte havaalanı biraz küçük ve düzensiz.  Ama her şeye rağmen Brugge’dan sonra gördüğüm en güzel şehir. Hala Brugge en favorim tabi ki.
Çok para harcamadan , çok güzel şeyler yiyip içeceğiniz , her açıdan muhteşem bir zevkle gezeceğiniz , ruhunuzu ve gözünüzü bol bol doyuracağınız herkesin mutlaka görmesini istediğim harikalar şehri Budapeşte maceram bu kadar uzundu. 2 güne muhteşem şeyler sığdırmışım belli ki. Ama Széchenyi Termal Hamamı’na gidemediğim için biraz buruğum sanırım. Umarım başka bir sefere bunu da yaparım. Ucuz bilet bulduğun gibi gelin.

Diğer yazıda görüşmek üzere…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder