21 Mayıs 2017 Pazar

Beni Budapeşte’ye geri yollayın! |Erasmus | 💞

Beni Budapeşte’ye geri yollayın!
Herkese  merhaba!
Hafta sonu 2 günlüğüne Budapeşte’ye kısa bir tatile gittik. Bu aralar stajım var her gün bu yüzden gezilerim ancak hafta sonu olabiliyor. 2 gün hafta sonu ve ucuzundan hostel ve uçak bileti bulunca Budapeşte’yi görelim dedim.
8 kişilik bir arkadaş grubuyla gittik. Finlandiya İspanya ve Türkiye kombosu.
  İlk gün uçağımız akşamdı.Ryanair kullandık yine. Brugge’dan Brüksel Charleroi havaalanına geçtik. Flibco bus kullandık. Brugge’dan 2 saat süren direk shuttle otobüslerden. 17 Euro’ya online olarak alabiliyorsunuz biletleri. Eğer zamanınız yoksa şoförden alıp 21 Euro ödeyebilirsiniz. Aslında bu otobüs bizim uçak biletlerimizden de pahalı ama maalesef Brugge’dan Charleroi havaalanı için başka kullanabileceğiniz mantıklı seçenek yok.
  Daha sonra 17.55’teki uçağa bindik ve 20.00 civarında Budapeşte’ye indik. Şansıma pencere kenarına denk geldi koltuğum ve güneş de burada geç battığı için gidene kadar birçok şeyi gördüğüm için sıkılmadım. Macaristan sınırlarına girdikten sonra resmen büyülendim . Yukarıdan görünen şey sadece yeşil renk v e kahverengi çatılardı. Şehir düzeni muazzam. Sokaklar düz , evler kare kare bloklanmış durumda. Her yer yemyeşil.


 Budapeşte’ye yaklaştıkça alçaldığımızdan çoğu detayı da görebildim. Üstelik şansıma havaalanına inmek için havada biraz dolaştık. Budapeşte’yi daha fazla kuşbakışı gördüm ve daha gezmeden ne kadar güzel bir şehir olduğuna emindim.

  Havaalanına indiğimizde Brugge’dan alışmadığımız bir hava karşıladı bizi. İner inmez henüz giydiğimiz ceketleri çıkardık . Hava ne sıcak ne soğuktu. Hafif esen bir rüzgarla ılık bir havayla Budapeşte gezimize başladık.
  Havaalanı çok küçük olduğu için çıkışa hemen çıktık ve şehir merkezine gidecek bileti almak için yetecek kadar para çevirdik. Bu arada Macaristan kendi para birimini kullanıyor. HUF para birimi. 350 HUF alarak bir toplu taşıma kullanabiliyorsunuz. Ancak şehir merkezine gitmek için bir otobüs bir metro değiştirmek gerekiyor. 200E otobüsüne binip son duraktan M3 metro hattını kullanarak şehir merkezine gidebilirsiniz. Aktarmalı bilet almak için 500HUF ödemek gerekiyor. Aksi takdirde 350 ve 350 ayrı ayrı almak zorunda kalabilirsiniz. Bu arada 1 Euro = 304 HUF idi. Biz havaalanında çok fazla para bozdurmadık tabi genel kuraldır ki havaalanındaki exchange ofisler her zaman daha fazla komisyon alıyor.
  Çıkmadan önce mutlaka şehir haritasını havalimanından edinin. Hatta bulduğunuz “What to do / don’t” gibi broşürleri Budapeşte’de mutlaka bulun ve taşıyın. Çoğu yerde sigara yasakları , biletsiz binişlerin cezası , taksicilerden yenen kazıklara kadar her şeyin yazdığı bir broşür var Budapeşte’ye özel. Benim dikkatimi çeken ise şehirdeki kötü olaylara karşı önlemlerin çok fazla yazılması bu broşüre. Çünkü hırsızlık , sert kurallar , trafikte saygısız şöförler gibi birçok olumsuzluğa yer verilmiş. Heralde çok fazla güzel şey olunca insanlar kötülere yer verelim demişlerdir.
  Havaalanından çıktık ve metroyla aktarma yapıp şehir merkezine indik ki hepimiz ağzımız açık kaldık. Budapeşte’nin sokakları , insanları , akşam hareketliliği her şeyi çok çok büyüleyici. “Budapest Eye” denilen ve tahmin edineceğiniz üzere bir dönme dolap şehrin ortasında duruyor. Aslında tam şehir merkezi sayılmaz bizim hostelimizin olduğu yer ama Budapeşte’de her yer şehir merkezi. Sıkıcı bir tek sokağa daha rastlamış değiliz. Hostelimiz Tuna Nehri’ne yani şehrin sembollerinden biri olan ve şehri ikiye bir de adaya bölen nehre çok yakındı. Günlük 8 Euro verdiğimizi de işin içine katacak olursak çok ucuza ve çok da güzele kaldık.
  Fakat çok iyi kaldık!






  Sadece 2 gün konakladığımız hostelimizi kimseye öneremem ne yalan söyleyim. Daha önce gittiğimiz ülke ve şehirlerde de en ucuzundan hostellerde kalmıştık ancak böylesi yoktu. Temizlik ve çalışan ilgisi yok arkadaşlar maalesef yani oy bile verecek kadar yok. 1 versem 1’e yazık olur o kadar yok. Hostelde yaklaşık 25 oda var hepsi 3 tane banyo kullanıyor. 3 tane de tuvalet. Bir tane ufacık mutfak. Neyse 2 gün olunca çok da dert etmedik ama gitmeyin yani daha fazla kalacaksanız.


  Hostele eşyaları bırakıp market aramaya çıktık . Tesco tabi en ucuz market zincirlerinden biri. Ancak saat 22’yi geçiyordu o yüzden bir yer bulamadık. Tabi İspanyollar yol üzerinde geçerken ucuz Türk restoranı gördüklerini söylediler. Evet herkes dürüme bayılıyor aVrupa’da bu gerçek. Gittik ve cidden 3 Euro’ya tavuk dürüm ve kola ikilisini aldık arkadaşlar. Ama içerde bizim mezelerimiz , baklava , çay, tiramisu , kazandibi , sütlaç her şey vardı. Ben yurtdışında Türk yemeklerini yemekten kaçınıyorum aslında farklı tatlar denemek için ama o an fazla bir seçeneğimiz yoktu hem çok açtık hem de yakın ve ucuz olunca tabi daldık.
  İspanyol arkadaşımız çay ve baklavayı da aldı eklemek istedim.
  Sonra şehir turu..
  Hostelimiz Aziz Stefan Bazilikasına 2-3 dakika uzaklıktaydı. Yani nereye gidersek gidelim katedrali görüyorduk. Gece de gündüz de görmüş olduk.
  Aynı akşam şehir merkezindeki festivali de gördük ve sokakları dolaştık. Her sokağı ayrı renkli ve hareketli . Çok fazla turist olan bir şehir belli ki. Ama mesela Brugge’da da çok fazla turist olmasına rağmen akşam 18’de kapanan dükkanla yüzünden sokakta kimseyi bulamıyoruz. Budapeşte’yi görünce tabi coştuk.

Hostelden aşağı inince sola bakıyorsunuz ve "Aziz Stephen Basilica"

  Diğer gün Pazar olmasına rağmen tabi Budapeşte’nin muazzamlığı devam ediyordu. Sabah 10 gibi hostelden ayrıldık. Bir şeyler yemek için kafe bulduk sonrasında gezmeye başladık. İlk durağımız Katedraldi. 

Aziz Stephen Katedrali 


Sonra Katedralin bulunduğu alanda en sevdiğimiz şey olan “City Free Tour” ve rehberler vardı. Evet bu turlar hemen hemen her Avrupa şehrinde var. Genelde genç insanların rehberlik ettiği ve çok da uzun olmayan mesafeleri gezdirdikleri turlar. Biz de hem gezip hem öğrenme işini bedavaya getirelim diyerek katıldık. Zaten 1,5 saat süreceğini ve kaleye çıkıp geleceğimizi söyledi. Yani hem zamanımızı almayacaktı hem de istediğimiz yerleri görecek yerimiz olacaktı.


Four Seasons Hotel'in kapısı. Çok ünlü bir mimar tarafından yapılmış.

  Ücretsiz tur başladı ve nehre doğru yürümeye başladık. Yolda bir şişko adam heykeli var ve bıyıkları da baya belirgin bir şekilde yapılmış. Gruptaki diğer insanlar biliyor çoğu Avrupalı . Ancak benim bir fikrim yoktu. Rehberin söylediğine göre bu heykelin göbeğine dokunanın göbeği bu kadar olmazmış ama bıyığına dokunursan bıyığın öylesine gür olurmuş. 
                   

Gresham Sarayı (Bilim Merkezine çok yakın. Karşısı da ZincirKöprü)

  Sonra nehre doğru yürüdük yolda Macaristan Bilim Merkezi’nin önünden geçerek nehre vardık. Meşhur aslanlı köprüden geçip kaleye doğru geçecektik. İspanyol arkadaşım bana aslanlara dikkatli bak dedi. Bir şey dikkatini çekerse söyle dedi. Ben de iyice baktım bulamadım. Bir hikayesi varmış ; bu köprü yapılırken kral bir yarışma düzenlemiş. Kim en güzel tasarımı ve en özel tasarımı yaparsa köprüyü o tasarlar istediği şekilde demiş. Bir mimar da aslanları tasarlamış her iki girişte 2 şer olmak üzere 4 tane. Sonra kralın karşısına geçmiş ve baya özgüvenle çok kusursuz aslanlar tasarladığını ve eğer biri kusur bulursa kendini o köprüden atacağını söylemiş. Sonra küçük bir çocuk kralın yanına gidip aslanların dili olmadığını söylemiş. Sonra bu mimar kendini nehirden atmış. Böyle de bir hikayesi var bu köprünün.



Zincir Köprü'den manzaralar
Aslan çok net değil ama internetten diğer fotoğraflara mutlaka bakın.
Bu arada havada uçuşan şeyler polenler. Şehrin her yeri inanılmaz yoğun bir şekilde polen dolu. Hassasiyetiniz varsa yılın bu zamanları sakın gitmeyin. Kaçacak yeriniz yok çünkü istisnasız her yer böyle.


  Neyse köprüden geçerken tabi çirkin bir nehir rengi alttan , yemyeşil muhteşem bir ada manzarası sağdan ve zincirli köprü soldan görünüyordu. Şehrin iki yakasında da kıyı boyunca hayran kalınası yapılar var. Parlamento Binası’nı ya da kaleyi hiç saymıyorum bile. Normal apartmanlar ve aralarda kalmış sokaklar bile şaheserlerle dolu.
  Karşıya geçince bizi bir teleferik karşıladı. Kale biraz tepede kaldığından çıkmak için merdiven , yokuş ya da teleferik seçenekleriniz var. İsteyen teleferiğe binip şehrin manzarasıyla yukarı çıkabiliyor. Biz yokuşu seçtik çünkü bedava.

  Kaleye giderken , sabah kahvaltı yapmadığım için – kafede bir şey yemedim- yolda seyyar bir satıcıdan Budapeşte’ye özel bir simit aldım ki yediğim en kötü şeylerden biriydi. Baya kötüydü yani almayın. Sonra kaleye ulaştık. Kalenin manzarasının tadını çıkarıp  Balıkçı Tabyasına doğru yürümeye başladık.  İki yapı arasında yürürken bile kalenin içinden yürüyorsunuz. Yani bir yanınız kale bir yanınız eski şehir manzarası. Balıkçı Tabyasına ulaştıktan sonra daha önce hiç görmediğim çatı süslemeleri karşıladı bizi.  Tabyanın çatısı rengarenk mozaiklerle süslenmiş ve rehberin söylediğine göre bu süsleme şekli Macaristan’da genel olarak çok popülermiş. Tabyanın bahçesi tamamen taştan oluşuyor ve birçok teras bulunuyor. Teraslara gidip şehrin fotoğraflarını çekebilir ve manzaranın tadını çıkararak bir kahve içebilirsiniz.







Kale'den harika manzalar.😍
  Saat geç olunca ve tur da bitince şehre gidip Macaristan’ın ünlü yemeklerini denemek istedik. En ünlü şey buraya dair Gulaş çorbası. Evet Gulaş bir çorbaymış arkadaşlar burda yemek değil. Ben yiyemedik et olduğu için. Diğer yemeklerini denedik. Pişiye benzeyen bir hamurları var. Adı Langos. Langos’u istediğiniz her türlü şeyle yapıyorlar. Bir diğer ünlü şey ise hiç duymamıştım ama Paprika . Her restoranın logosunda paprika bulabilirsiniz. Hatta hediyelikçilerde genelde paprika sembolü çok yaygın. Acı ya da tatlı her türlü yemeğe kullanıyorlar. Makarna ve tavukları da çok fazla seviyorlar. Biz öyle pahalı restoranlara gitmedik. Sinagog’a çok yakın ara bir sokakta çok ucuza yemek yiyeceğimizi söylediler biz de aradık taradık bulduk. Ben tavuklu mantarlı güzel bir Langos yedim. Garson çok yerel olduğunu söylediği bir de zencefilli içecek getirdi ki çok güzeldi. Diğer arkadaşlarda biftekli ya da tavuklu Langos söylediler.




Langos

😋

  Daha önce bahsettiğim broşürde ne yenir ne içilir kısmı küçük de olsa vardı. Buraya özgü “Cottage Cheese” li bir çikolataları var. Ama süzme peynir değil . Başka bir peynir türü bu . Çevirisi süzme diye çıkıyor . Her markette bulabileceğiniz Turi Rudi’den bahsediyorum arkadaşları. Yaklaşık 20 Cent gibi bir fiyata marketlerin dondurucu bölümlerinden alabilirsiniz.


Turi Rudi

😜

  Yemekten sonra Sinagog’a girmek istedik ama giriş 30 Euro’ymuş tabi düşünmeden vazgeçtik.

Arkadaşlar bu arada yemeği yediğimiz yer bu grafitinin olduğu binaya çok yakın. Ama altındaki restoran değil. Onun 2-3 yanındaki restorandı. Sinagog'un hemen 2 sokak solunda kalıyor.
  Kahramanlar Meydanı’yla başlayan ve kocaman bir yeşil alanla ve müzeyle devam eden City Park’a gitmeye karar verdik. Bu arada Finlandiyalı arkadaşın ayağı sorunlu olduğu için onlar metro kullanarak oraya gittiler biz de yürümeye karar verdik. Yaklaşık 6 kmlik bir mesafe vardı ama hava o kadar güzeldi ve şehir o kadar büyüleyiciydi ki yürümekten başka bir seçenek düşünmedik bile. Ben ve İspanyol arkadaşlarla yürümeye başladık. Yürürken hayatımda gördüğüm en güzel caddelerden geçtik , muhteşem binalar gördük. Binalara olan tutkumdan bir türlü kurtulamıyorum ve Budapeşte’de aşırı mutluydum bundan dolayı. Yol üzerinde bir bisiklet türü bir şey gördük. Yaklaşık 10-15 kişilik at arabası gibi ama herkes yan oturuyor bir şeyler içiyor ve pedal çeviriyor. Böylece şehri dolaşıyorlar. Çok iyi fikir.






City Park

  City Park’a ulaştık ve Kahramanlar Meydanı’nın , Hall of Art’ın , Vajdahunyad Kalesi’nin Güzel Sanatlar Müzesi’nin bolca fotoğrafını çekerek parka girdik. Parka girer girmez yeşilin muhteşem tonu , çok güzel ve muazzam bir kalabalık ve bir nehir sizi karşılıyor. Biz de tabi o kadar yürümenin ardına çimlerin üstüne yayıldık. Biraz oturup dinlendikten sonra festivale gittik. Müzenin içinden geçerek mimarlık harikası binaları görerek ve canlı müziğin tadını çıkararak akşamı bekledik. Daha sonra yine aynı yoldan yürüyerek hostele döndük. Bu sefer akşam yemeğini hostelde yedik küçük bir market alışverişiyle.
Bu sırada biten şarjım ve unutulan fotoğraf makinesinin azizliğiyle şehre fotoğraf çekmeden devam ediyordum…
Devamı bir sonraki yazıda (Çok uzun oldu)..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder